31 Mayıs 2006 Çarşamba

Söz: Çiğdem Talu

Ossi Müzik, “En İyileriyle” ve “Bir Zamanlar” serilerini takiben Söz Yazarları adıyla yeni bir serinin ilk sinyalini “Söz: Çiğdem Talu”yla verdi. Albüm, Çiğdem Talu’nun Melih Kibar’la çalışmaya başlamadan önceki dönemini kapsıyor. Albümdeki 19 şarkı orijinal kayıtlarıyla, Garo Mafyan bestesi 1981 tarihli “Gerçek ve Düş” adlı Ajda Pekkan şarkısı ise Nükhet Duru tarafından bu albüm için yeniden yorumlanan kaydıyla yeralıyor.

Türk pop müzik tarihimizin –bence gizli hazinesi- Selmi Andak’ın 1975 yılında ilk kez katıldığımız Eurovision için bestelediği (ki ulusal finallerin en güzel şarkılarından ikisidir bunlar) ‘Hayalimdeki Adam’ ve ‘Birgün Karşılaşırsak’ şarkıları albümün en iyileri arasında yeralıyor. Asu Maralman’ın ‘Kandıramazsın Beni’si ve Esin Afşar’ın en bilinen ve sevilen hitlerinden ‘Sanatçının kaderi’ göze çarpan diğer şarkılar. Çiğdem Talu sözleriyle albümde 2 Eurovision şarkısı daha yeralıyor. Teach-In grubuyla Avrupa’da oldukça ses getirmiş olan 1975 birincisi “Ding-A-Dong”un Füsun Önal versiyonu “Söyleyin Arkadaşlar” ve Yunanistan’ın ilk Eurovision şarkıcısı Marinella’dan uyarlanan “Yeni Bir Gün”. Aydın Tansel’le birlikte Hayko ve Selçuk Ural, ilk kez bu albümle birer şarkıları plaklar üzerinden kurtulup dijital ortama aktarılmış diğer isimler.

Babylon’daki tanıtım gecesinde albümde yeralan sanatçıların önemli bir kısmı da sahne aldı. Özellikle Yeliz’i, Aydın Tansel’i ve Esin Afşar’ı sahnede görmek ayrı bir keyifti doğrusu. Ancak albümde toplanan şarkılar için aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil, zira zamanında çok popüler olmuş öne çıkan hitler bu albümde yok. ‘Neşeli Gençler’, ‘Bir Gün Karşılaşırsak’ ya da ‘Pam Pam’ gibi şarkılar, daha önce yayınlanarak zaten gün yüzüne çıkmışlardı, bunların yerine başka şarkılar seçilemez miydi? Ya da Çiğdem Talu’nun, şarkılarına o güzel sözleri yazdığı o kadar ünlü ismin Talu’yla olan anıları yanyana dizilen kuru fotoğraflar yerine daha dolu bir kitapçık halinde sunulamaz mıydı? Haydi bir adım daha gidelim, bu albümlerin hedef kitlesi ‘Babylon’cular dışına taşıp geniştirilemez mi, halk konserleri yapılamaz mı? Tabii tüm bunlar hem bu albümün hem de başta Kalan’ın “Bak Bir Varmış Bir Yokmuş” serisi olmak üzere tüm nostalji albümlerinin arşivlik değerini azaltmayan yorumlar, eleştiriler… Bakalım Ossi’nin “Söz Yazarları” serisi başka hangi söz yazarlarıyla devam edecek?

25 Mayıs 2006 Perşembe

41 Kere Maşallah

Uzun zamandır beklenen Ali Kocatepe tribute albümü nihayet piyasada. “Ali Kocatepe/41 Kere Maşallah” adı verilen albümde toplam 26 şarkıyı müzik dünyamızın 36 yorumcusu, bunlardan birini de kapanış parçası olarak bir kez de Hıncal Uluç’un da aralarında bulunduğu Kocatepe’nin müzik dışından dostları seslendirmiş. Doğrusu ben bu albümü 80’lerde Sezen Aksu’dan dinlediğimiz “Çocuklar Gibi”nin Sertab Erener tarafından yorumlanan yeni (ve elbette şahane) versiyonunu duydum duyalı bekliyordum. Diğer şarkıları da görünce tamam dedim, işte arşivlik bir albüm daha…

Albüm sanatçının en büyük hiti sayılan “Hey gidi dünya hey”le açılıyor ve kapanış da yine bu şarkıyla yapılıyor. Bengü, Keremcem, Emre Altuğ, Aysun ve Ali Kocatepe birlikte seslendirmiş. Sanatçının diğer hitlerinden “Ben Sana Vurgunum”u Işın Karaca, “Melankoli”yi ise Sezen Aksu yorumlamış. Nükhet Duru Sibel Egemen’den dinlediğimiz “Hayret”e yeni bir yorum kazandırırken, Ali Kocatepe’nin kendisi de yakın dönem bestelerinden “Şahidim Karanlık”la bu albümde yeralıyor. “41 Kere Maşallah”ın önemli bir özelliği de Eurovision Şarkı Yarışması’ndan 3 şarkının da yeni versiyonlarıyla bu albümde yeralıyor olması. 1981’de ülkemizi temsil eden ve bir anlamda Ayşegül Aldinç’i müzik dünyamıza kazandıran “Dönme Dolap” bu kez Redd grubu, 1983 tarihli Sezen Aksu, Ali Kocatepe ve Coşkun Demir’den kurulu Mavi Yolcular’ın “Heyamola”sı ise Emre Altuğ tarafından yeniden yorumlanmış. Enteresan bir şekilde daha çok yakın bir tarihte Keremcem ve Seden Gürel tarafından söylenen “Küçük Bir Aşk Masalı”nın da bu albümde Bengü ve Neco tarafından yeniden yorumlandığına şahit oluyoruz. Nilüfer, Ayşegül Aldinç, Bülent Ortaçgil, Özdemir Erdoğan, Fatih Erkoç, Ferhat Göçer, Sefarad, Zuhal Olcay ve hatta 1992 yılında ülkemizi Eurovision’da temsil etmiş Aylin Vatankoş gibi isimler de albüme katkıda bulunan diğer yorumcular olarak göze çarpıyor. Ancak tüm şarkılar bir yana, dikkatinizi "Çocuklar Gibi"ye çekmenizi rica edeceğim. Bu şarkı İstanbul'un karlar altında mahsur kaldığı bir gün Sertab'ın evinde yapılan demo kayıtın ta kendisi ve Ali Kocatepe bu yorumu o kadar beğenmiş ki tekrar bir kayıt yapılmasına gerek görmemiş. Doğrusu Sertab'ın kırılgan bir tonla yorumladığı bu şarkının sizi çok uzaklara götüreceğine bahse girebilirim...

Albümün özelliği, bir besteci olarak Ali Kocatepe gibi Türk pop müzik tarihinin kilometre taşlarından birinin 41.sanat yılında çıkıyor olması. Şarkılar yeniden yorumlanmış halleriyle de çok değerli. E bize de geriye böyle bir albümle birlikte “41 kere maşallah” demekten başka bir şey kalmıyor…

Olcay Tanberken

22 Mayıs 2006 Pazartesi

Eurovision’da rock müziğin zaferi

Bir Eurovision daha geldi geçti. 45 yıldır Eurovision’a katılan ama bir türlü şeytanın bacağını kıramayan Finlandiya, “Hard Rock Hallelujah” şarkısıyla tarihinin ilk birinciliğini aldı. Aslında provalarda da kendini hissettirmişti çünkü son yıllarda bu yarışmayı hep diğer şarkılardan gerçekten müziğiyle, görselliğiyle, şovuyla ve duruşuyla farklı olanlar kazanıyor. Bu kural bu yıl da değişmedi, üstelik bu kez rock müzikle. Yüzlerindeki maskeleriyle dikkat çeken ve rock müziğin içinde de marjinal bir şöhretleri olan Lordi grubu birçok ülkeden tam puan aldı. Rusya ve Bosna da favoriler arasındaydı ve tahmin edildiği gibi ön sıralarda yerlerini aldılar. Öte yandan Yunanistan, bu işe çok erken bir zamanda “yarışmanın gelmiş geçmiş en büyük organizasyonunu yapacağız” diyerek başlamışlardı ancak ne yazık ki organizasyonun perde arkasında birçok aksaklık vardı. Perde önünde ise Eurovision’un açılışı ve şovlar görkemliydi görkemli olmasına ama sahnede Sakis ve Maria’nın sunuculuğuna iyi diyebilmek pek mümkün değil. Bu arada tanıtım postcardlarında İstanbul 2004’ten esinlenilmesi de dikkat çekici başka bir benzerlikti.



Türkiye 91 puanla 11.sırada ve sadece 2 puanla 10.olan İrlanda’nın bir sıra gerisinde kaldı. Yarı finali aşan Sibel Tüzün ve dansçıları finalde de bence harika bir şov çıkardılar ve “Süperstar” imajını sahneye oldukça başarılı taşıdılar, ancak yeterli olmadı. Çok eminim ki şarkımız Türkçe yerine tamamı İngilizce okunsaydı ilk 5’te oalbilirdik. Şarkıları Amerika’ya ve Kanada’ya bile uzanmış ve özellikle “Call Me” ile kariyerinin en üstlerine tırmanmaya yaklaşmış bir Anna Vissi bile “Everything” şarkısıyla sadece 9.olabildiyse bazen şarkı, şov ya da şöhret de bir işe yaramıyor. Genelde pop şarkıların yarıştığı Eurovision’da hard rock bir şarkının iş yapamayacağı tezi ise bu yılla birlikte çürümüş oldu.



Türkiye’nin Ermenistan’a 10 puan vermesi ise ayrı bir heyecan oldu. Politikanın müziğe yenik düşmesi olarak yorumlanan bu hadise, umuyorum ki Avrupa’ya ders olmuştur. Lordi’nin zaferinden sonra bakalım seneye Helsinki’de yarışacak şarkılarda rock müzik mi ağırlıklı olacak, yoksa yeni arayışlar mı? Ne olursa olsun şu muhakkak ki, Eurovision’da televote dönemi olumlu ya da olumsuz her türlü sürprize açık. Bakalım seneye TRT nasıl bir strateji izleyecek?

Olcay Tanberken

10 Mayıs 2006 Çarşamba

Röportaj: Sibel Tüzün

51.Eurovision Şarkı Yarışması'nda ülkemizi temsil edecek olan Sibel Tüzün, 10 Mayıs'tan itibaren diğer ülkelerin sanatçılarıyla birlikte Atina'da. Eurovision'a gitmeden önce promosyon turu çerçevesinde gittiği Finlandiya'dan döndüğü 7 Mayıs Pazar akşamı ayağının tozuyla Radyo Viva'da Tamba Tumba'nın konuğu oldu. Yarışma öncesinde Sibel Tüzün'le yaptığımız bu çok özel sohbetin önemli detayları aşağıda..

* Promosyon turları nasıl gitti? Bu yıl ilk kez yarışmanın öncesinde bir Türk sanatçısı Avrupa'da tanıtım turu yaptı. Tepkiler nasıldı?
- Harikaydı diyebilirim. ERT'den gelen teklif üzerine Süperstar'ı ilk kez Yunanistan'ın kendi ulusal finalinde seslendirdim, salondaki coşkunun büyüklüğünü daha sonra ekrandan izleyince anladım. Orada ve Güney Kıbrıs'ta şarkımızı ezbere biliyorlar, Anna Vissi'nin hayranları program çıkışında fotoğraf kuyruğuna girdiler, ilgi gerçekten çok güzeldi. Daha sonra sırayla İspanya, Bosna-Hersek ve Hırvatistan'a gittik, bu yılın diğer bazı Eurovision sanatçılarıyla birlikte bu ülkelerin televizyonlarına konuk olduk. Tabii gazete ve dergiler de baya ilgi gösterdiler. Malta'ya da çağrıldık ama ulaşım konusunda problem oldu, gidemedik. Aslında Almanya ve Belçika gibi Türklerin yoğun yaşadığı ülkelere de gitmek istedik ama devlet televizyonlarının garip tepkileriyle karşılaştık, bu ülkelerle pek iletişim kurulamadığı için gidemedik. Yine de OGAE Türkiye Eurovision Kulübü'nün orada yararlı tanıtımları oldu.

* Bu ülkeler dışında kuzeye de gittiniz, bu da Türk pop müzik tarihinde bir ilk aslında...
- Evet, sanırım öyle. Son ülke Finlandiya idi ve bugüne dek Finlandiya'nın tüm Eurovision şarkılarının yarıştırıldığı özel bir finalde konuk sanatçı idim, orada da Süperstar çok seviliyor ve kulüplerde de sıklıkla çalınıyor, gidince çok şaşırdık. En az oy aldığımız kuzey ülkelerinde bu ilginin büyüklüğü bizi çok heyecanlandırdı ve doğrusu motive etti.



* Süperstar'a Amerika'dan da teklif geldiğini duyduk. Bu nasıl gerçekleşti?


- Evet, Amerika hikayesi var. İspanya'dan döndüğümüzde şirkete ulaşan bir haber beni hem çok şaşırttı hem de sevindirdi. Amerika'da video kliplerin birçok eyalette birden yayınlandığı ortak bir yayın ağı var, bu ağ şirketi Süperstar'ı yayınlamak istiyor. Avrupa'da da yarışmanın hemen sonrasında başta Yunanistan ve İspanya olmak üzere 4 ülkede albüm çalışmamız olacak.



* Şarkı ve şov hakkında ipuçları var mı? Mesela klipteki ayyıldızlı şapkayla çıkıp çıkmayacağınız da çok konuşuluyor.
- Hayır o sadece klip içindi. Doğrusu kliple sahne şovunun tamamen farklı konseptlerde olması gerektiğini düşünüyoruz. Mesela en çok eleştirilen şeylerden biri klipte çok fazla dans etmiyor oluşumdu, ama bunu bilinçli yaptık, şov hakkında ipucu veremezdik. Sahne üzerinde seyiriciyi şaşırtmamız gerekiyor, bu "show business"in mutlak bir gereği. Sahnede 4 erkek dansçımız olacak, koreograf da Gary Lloyd. Bu nedenle tüm bu koşturmaca içinde birkaç kez de İngiltere'ye gitmek zorundaydık.

* Doğruyu söylemek gerekirse, yarışma öncesinde bu kadar promosyon hem çok akıllıca hem de takdire şayan. Umarız yarışma gecesi tüm bu emeklerin karşılığını fazlasıyla alacaksınız.
- Şarkımla ilgili çok acımasız eleştiriler aldım, başta moralim bozuldu ama ne şarkım ne de ben bunu haketmiyoruz. Herkes birinci olmak ve yarışmayı kendi ülkesine getirmek için katılıyor bu yarışmaya. Bizim de hedefimiz Eurovision'u 2007'de yeniden İstanbul'a taşımak. Şarkının adıyla da ilgili eleştiriler vardı ama bu yıl TRT'nin Türkçe şarkı kararıyla "Sen gel bana seni seviyorum" gibi bir isim yerine herkesin anlayabileceği "Süperstar" adlıya bir şarkı yapmak yapılabilecek en akıllı hareketti ve ben de kurgumu buna göre yaptım. Şarkımı İngilizce hazırladım ve daha sonra Türkçe'ye çevirdim. Amacım ne kendimi Süperstar gibi göstermek, ne Ajda Pekkan'a gönderme yapmak.

* Ekranda Türkiye ve Süperstar gibi isimleri yanyana geldiğinde gözümde çok hoş şeyler canlanıyor.
- Çok doğru. Bu şarkının adı ve amacı, Türkiye ile yanyana anılmasıydı. Avrupa'nın parlayan yıldızı Türkiye imajını bu şarkıyla vermek istedim.

* Şu an elimde tuttuğum promsoyon kitinden gözümü alamıyorum, üzerine basa basa söylemek istiyorum ki bu şu ana dek hazırlanan en iyi Eurovision tanıtım albümümüz.


- 3 cd hazırladık ve birinde Süperstar'ın İngilizce, Türkçe ve Yunanca-İngilizce olan versiyonlarıyla remiksini koyduk. Diğerinde benim müzik yaşamımdaki dönüm noktaları ve tüm video kliplerim yeralıyor, son cd'de ise fotoğraflarım var.

* Atina öncesinde son olarak söylemek istedikleriniz?
- Şu anda ümitsiz bir hava varmış gibi gösteriliyor ama bu gerçek değil. Türkiye'de eleştiri aldım ama Avrupa'da tebrik aldım. Zaten gittiğim tüm ülkelerde gözlemlediğim ortak şey, hiçbir ülkenin kendi Eurovision şarkısını sevmemesi idi. Dışarıdaki anket ve oylamalarda herşey çok iyi gidiyor, inşallah herşey güzel olacak.

Tamba Tumba'nın özel konuğu olan Sibel Tüzün'e bu söyleşisinden ötürü çok teşekkür ediyor, 18 Mayıs'ta yarı finalde, 20 Mayıs'ta da finalde ona başarılar diliyoruz. Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın desteğini her zamanki gibi bekliyoruz, ayrıca Eurovision ve Sibel Tüzün hayranlarının kampanya sitesi http://www.superstarturkey.com'u da ziyaret etmenizi öneriyoruz. Türkiye'nin bu yıl yine Eurovision'da zirveye oynamaması için bir neden yok, yeter ki sanatçımıza güvenelim ve onu yalnız bırakmayalım.

Olcay Tanberken

9 Mayıs 2006 Salı

Müzik dünyasında neler oluyor?

Gece Yolcuları’nın 2.albümü (Gece Yolcuları 2) çıkmış. İlk albümlerindeki “Unut Beni”yle oldukça ses getiren grup bu kez de “Nerdesin”le yine uzun süre konuşulacak gibi duruyor. İçinde Seninle Bir Dakika’ya da yeni bir soluk getirilen bu albümü ilerleyen günlerde daha detaylı inceleyeceğiz. Mor ve Ötesi ile Redd de yeni albümlerini yayınlayan diğer rock grupları…

Işın Karaca ve Pamela da taptaze şarkılarıyla 2006 yazına merhaba demeye hazırlanıyorlar. Özellikle Pamela’nın bir kez daha “İstanbul”a öykünmesi dikkat çekici!

Geçtğimiz günlerde Tarkan’ın yeni Türkçe albümü için Sezen Aksu’dan tam 3 şarkı birden aldığı konuşuluyordu. Tabii bunun İngilizce albümünün bir fiyasko olduğunu düşünenleri şaşırtmadığını düşünmekle birlikte, Nazan Öncel’le olan döneminin de kapanışı anlamına mı geldiğini merak etmiyor değilim. Yalnız şu gerçeği hatırlatmakta fayda var ki, o her ne yaparsa yapsın Tarkan’dır…

Eurovision Şarkı Yarışması’nda bu yıl ülkemizi temsil edecek olan Sibel Tüzün, 7 Mayıs gecesi Finlandiya'dan dönüşünde ayağının tozuyla Tamba Tumba’ya konuk oldu. Radyo Viva stüdyolarında bu yılın Eurovision’u üzerine konuştuğumuz programın söyleşi kısmını ve Sibel Tüzün’le ilgili en güncel haberleri çok yakında TNN sayfalarında okuyabileceksiniz…

Türk popunun divalarından Sertab Erener, “Digital” projesini Maslak-Refresh’in ardından geçtiğimiz hafta ODTÜ’de de gerçekleştirdikten sonra bir kez de Kral Tv ekranlarında boy gösterecek. 11 Mayıs’ta Lütfi Kırdar’da yapılacak olan törende pop müzik kategorisinde kadınlarda Zeynep Dizdar’ın, erkeklerde de Yalın’ın ödül alacağını düşünüyorum. Rock kadında ise Şebnem Ferah’ı sevmeme karşın sanırım geçen yıl Gulyabani ile ondan daha çok konuşulan (ve bence hak da eden) Aylin Aslım, rock grupta Seksendört ve pop grupta da Hepsi grubunun gecenin gülen yüzleri olacağını tahmin ediyorum.

Olcay Tanberken

4 Mayıs 2006 Perşembe

Arkabahçe: “Evindesin”

2006 yılının ilk yarısını yavaş yavaş tamamlarken Duman, Mor ve Ötesi ve Manga gibi artık popüler olduklarını kimsenin tartışmadığı rock gruplarının yanında alternatif soundlarla da karşımıza çıkan grupların da çoğaldığını söyleyebiliriz. Geçtiğimiz günlerde Redd grubunun yeni albümünün haberini okudum, ilk albümlerinin çok ses getirmese bile oldukça başarılı bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Bu yazıya konu olan ise Redd ayarında (tarz olarak bu ikisi belki kulağıma yakın geldiği içindir) bir grup: Arkabahçe. “Indie Rock” denilen bir tarzı olduğu söyleniyor. “Indie” bildiğimiz rock’ın bir dalı, ya da artık bu topraklarda da bir nebze olsun saygı görmeye başlamış ‘rock müzik’ klasörünün bir alt klasörü gibi bir şey). Yani alternatif olmaktan ziyade, daha çok bağımsız, kendi halinde ve ticari amaç gütmeyen bir rock anlayışı anlamına geliyor (sözlüklerin yalancısıyım).

Ozan Karaca ve Kubilay Çakır’ın 1994 yılından beri olan müzikal arkadaşlıklarıyla 2002 yılına gelinmiş ve grubun ilk temelleri İngilizce şarkılarla atılmış. Gruba bas gitarda Osman Ersoy’un da katılımı ile Arkabahçe ismini alan grubun vokali Ozan Karaca, gitarda ise hem Karaca hem de Kubilay Çakır var. Tuşlu çalgılarda Berk Özen ve davulda Burak Beyrek ile tamamlanan grubun “Evindesin” adlı bu ilk albümlerine gelirsek, altyapı olarak “Indie”yi gerçekten hissettirdiğini söyleyebilirim. Ahmet Koç’un müzik direktörlüğünde 3 aylık bir sürede kaydedilen ve Erdem Sökmen, Ali Koç , Utku Ünal, İsmail Soyberk ,Gündem Yaylı Grubu gibi ülkemizin önde gelen müzisyenlerinin de misafir sanatçı olarak katkıda bulunduğu albümdeki bazı şarkılarda doğu tınıları duyulabiliyor, öte yandan genel olarak ise şarkı sözlerinde bir tür karamsarlık ve içe kapanıklık göze çarpıyor (özellikle “Kıştı Bunu Yazdığımda” ve “Kal” bu duyguyu çok başarılı yansıtıyor). Bazı şarkılarda geri vokal ihtiyacı belirgin biçimde hissediliyorsa da bu, grubun genel çizgisini bozmuyor. Çıkış parçası ve ilk klip olarak seçilen “Evindesin” dışında “Nerde” ve “Unut ve Uyu” da albümün bence öne çıkmayı hakeden diğer şarkıları.

Arkabahçe’nin, son yıllarda hızla yükselen rock trendinin içinde kendine kolayca yer bulacağını ve daha geniş kitlelere ulaşacağını düşünüyorum.

Olcay Tanberken

2 Mayıs 2006 Salı

“Beni Benle Böyle”

'Bu başlık da neyin nesi?' diyeceksiniz. Masamda epeydir duran Funda Arar’ın yeni albümü “Son Dans”ta sevdiğim şarkılardan biri bu. Antonis Vardis imzalı bu aranjman dışındaki şarkıların çoğu her zamanki gibi sanatçının eşi Febyo Taşel’e ait. Bunun dışında Burcu Tatlıses, Günay Çoban, Saro Secikyan, Müfide İnselel, Kıraç, Namık Nagdaliev ve Funda Arar’ın kendisi de albüme söz ve besteleriyle katkıda bulunan isimler olmuş.

Bergen’in “Benim için üzülme”sini bu albümde yeniden yorumlayan sanatçı, tanıdığımız Funda Arar'dan farklı bir portre çizmemeyi tercih etmişe benziyor. Özellikle klip parçası “Karartma Geceleri”, “Karaya Vuran Gemiler Gibi” ya da “Savur”u başkasından duyduğumuzda şaşıracağımız gibi. Albümle aynı ismi taşıyan “Son Dans” kapanış şarkısı olarak iyi bir seçim. Bunun dışında “Bu sabah güneş doğmuyor”un alaturka duygusu, “Camdan Kalp”in hüznü ve “Yasak Elma”nın ‘Müfide İnselel’ rengi kulağa çarpan hoş detaylardan bazıları… Bu yazıya başlık da olan aranjman dışında, özellikle “Skandal”a bayıldığımı söylemeliyim. Albümün genel çizgisinden ve Arar’ın şarkıları yorumlarken üzerinde özellikle durduğu isabetli (açıkçası bazen de aşırıya kaçtığını düşündüğüm) kararlılığından ve vurgusundan uzakta, kendi halinde, eğlenceli bir ‘sakinlik’ arzeden bu şarkının albüme de konsept olmasını ve tarzının diğer şarkılara da üstünlük sağlamasını dilerdim ama tahmin ediyorum ki gölgede kalacak bir şarkı olacak bu (tabii umalım ki öyle olmasın).

İlk albümü “Sevgilerde”nin sonrasında Kıraç’la birlikte yaptığı “Sevgiliye” ve 2. solo albümü “Alagül” onun daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamıştı. Bir önceki albümü “Sevda Yanığı”ndaki birçok şarkısı da dillere yerleşen Funda Arar, bu kez yine aynı tarzıyla ve yeni şarkılarıyla dillere yerleşmeye hazır. Kabul edelim, onda rock da var, pop da var, arabesk de var. Ama hepsini kendi çizgisine oturtmayı ve kendine özgü bir tarz yaratmayı başarmış, ki bu da Funda Arar’ı bir ‘marka’ yapmaya yetiyor.

Olcay Tanberken