28 Nisan 2006 Cuma

Kalpleri 12'den vuracak

Önce 14 Şubat’ta piyasaya sürülmesi planlanmıştı, geç kalınınca 4 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne yetiştirilmeye çalışıldı, o da olmadı. Aylardır bu albümün çıkmasını dört gözle bekleyenlerden biri olarak açıkçası biraz umudumu yitirmiştim. Ta ki geçen haftaya kadar. Levent Yüksel’in “Kadın Şarkıları” adıyla yayınlanan yeni albümünde hepsi de daha önce Türk pop müziğinde ses getirmiş kadın yorumculardan duyduğumuz şarkılar gün içinde defalarca kulağımızda dönmeye başladı bile. Bu kez Levent Yüksel’in sesinden…

Şarkı seçimlerinin ne kadar başarılı olduğuyla başlamak istiyorum. 12 şarkının kesinlikle herhangi bir tanesi bir diğerinin önüne geçecek kadar sırıtmıyor, ya da tam tersi hiçbir şarkı orada tesadüfen durmuyor. “Beni Unutma”nın hikayesini yıllardır hem kendi konserlerinde hem de Sertab Erener’le birlikte olan konserlerinde duyuyorduk, bu albüme de çok yakışmış doğrusu. Şebnem Ferah’tan “Deli Kızım Uyan”, Özlem Tekin’den de “Yazmamışlar”, Levent Yüksel yorumuyla çok farklı ve sıradışı olmuş. Ajda Pekkan’ın tüm diskografisi içinde benim de şahsen en sevdiğim şarkılarından biri olan “Ya Sonra”nın kaydı sırasında, tesadüfen Ajda Pekkan da Levent Yüksel’le aynı stüdyodaymış ve kendi şarkısının da albümde olduğunu duyunca dinlemiş ve çok beğenmiş. Üstelik altyapıyı o kadar sevmiş ki, kendi orkestrası da böyle güzel çalsın diye playback kaydını rica etmiş. Ajda haksız da sayılmaz, çünkü Volkan Öktem, Ant Şimşek ve Cengiz Baltepe gerçekten hem çok sade hem de alkışı hakeden bir iş çıkarmışlar. Birkaç yıl önce aramızdan ayrılan Esmeray ve geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz eşi Şemi Diriker’den hatıra kalan “Unutama Beni”, Nilüfer’den “Haram Geceler”, Aşkın Nur Yengi’den “Ayrılmam”, Sertab Erener’den “Dargın Değilim”, Zuhal Olcay’dan “Yalnızlığım”, Asya’dan “Yoksun Sen” ve Ayla Dikmen’den yıllarca sanki bu albüme kapanış şarkısı olmak için beklemiş “Aşk Defteri”. Hele albümde bir “Beni Benimle Bırak” yorumu var ki, üzerine ne söylenebilir bilmiyorum. 12 şarkının 12'si de mükemmel seçim olarak hepsi Levent Yüksel’in yeniden yorumlamasıyla daha da devleşmiş şarkılar olarak yeniden kulaklarımızda.

Bir köşe yazarının bu albüm için “yeni ayrılanlar için doğru bir zamanlama değil” diye esprili bir yorumu olduğunu duydum. “Zamansız” bir albüm olduğuna katılıyorum, çünkü zamanlar ötesinde, duygu yoğunluğunun tüm bedeninizde hüküm sürdüğü ‘her an’a, farklı topraklarda, hepimizin birbirinden farklı hayatlarındaki ortak duygularına, aşklara, sevdalara ait. Elbette ayrılıklara da…

Olcay Tanberken

26 Nisan 2006 Çarşamba

Nilüfer'in Kayahan'sız dönemi

Bu köşede yazmaya başladıktan sonra, 2005 içinde ya da sonlarında çıkmış ve hala konuşulan, dinlenilen albümleri de es geçmemem gerektiğine karar verip bu adımı Nilüfer’le atayım istedim. Hele de bugün gazetede okuduğum Kayahan açıklamalarından sonra iyice gaza geldim doğrusu… Nilüfer’in çoğu kendi şarkılarından oluşan ‘Karar Verdim’ adlı son albümünün ilk 3 ayda 100 bin sattığı açıklamasından sonra “benim albümüm 400 bin satmıştı” gibi bir açıklama yapan Kayahan’ın ne yapmaya çalıştığını anlamak mümkün değil hakikaten.

Bir kere, Mp3 yüzünden albüm satışları zaten yerlerde sürünüyor; 100.000 - 200.000 satmak hakikaten başarı sayılıyor. Ve bu durumun vahameti de gün geçtikçe artıyor. Öte yandan, Nilüfer’in yıllar sonra kendi şarkılarını okuduğu bu albüm başta çıkış parçası ‘Karar Verdim’ olmak üzere, ‘Hüzün’, ‘Aşk’ gibi şarkılarla zaten iyi besteleri ve Nilüfer yorumunu gözler önüne seriyor. Hele ki Şehrazat şarkısı ‘Ucuz Atlattım’ı, ya da son günlerde ekranları da renkli klibiyle süsleyen ‘Hoşuna Gider mi?’yi es geçmek mümkün mü?

Kayahan’ın kendi şarkılarını Nilüfer’e okutturmaması konusundaki ambargosu zaten Türk popundaki başarısı kanıtlanmış bir ‘marka’ya yakışmayan bir hareketti. Bu olayın çözümlendiğini sanıyordum ama demek ki bitmemiş. Nilüfer’in Kayahan şarkılarının en iyi yorumlayıcısı olduğu herkesin malumu olmakla birlikte Kayahan’dan çok daha önce 70’lerle birlikte zaten bu piyasada o muhteşem sesiyle var olduğunu da hatırlatmaya gerek yok sanırım. O halde Kayahan’daki bu ısrar neden?

Yeniden albüme dönersek, asıl ‘Kolaycısın’ı dinlemenizi önereceğim ben. Gözlerinizi kapatıp kulağınızı pop müziğimizin bu çok özel sesine vererek…

Olcay Tanberken

24 Nisan 2006 Pazartesi

Pop Dedik!

Ülkemizde en büyük eksiklerden birinin belgeleme ve arşiv eksikliği olduğu hepimizin malumu. Neredeyse hemen her türlü konu ve dalda geçmişe dönük bir araştırma yapılma ihtiyacı duyulduğunda doğru ve güvenilir bilgiye ulaşmak hep çok zor oluyor bu ülkede, hatta kimi zaman da imkansıza varan düzeyde… Bilgi eksikliğinin en çok olduğu konulardan biri de müzik tarihimiz ne yazık ki. 60’lar ve 70’lerde fırtınalar estiren sanatçıların birçoğu piyasadan silinip gitmekle kalmadı, arkalarında onlarla ilgili şarkı ve bilgiler de hayranları ya da sıkı koleksiyoncular dışında kimselerin fazla da ilgisini çekmedi, onca derleme albüm ve projeye rağmen de çekmemeye devam ediyor. Ancak bunların hepsi de popüler kültürümüze bir köşesinden katkısı olmuş isimler, olaylar, şarkılar. O halde unutulmak ve tarihe gömülmek onların kaderi olmalı mı?

Türk pop müzik tarihimizin dünden bugüne evriminin tüm süreci, birkaç yıl önce Naim Dilmener’in “Bak Bir Varmış Bir Yokmuş” kitabında kronolojik bir sırayla anlatılmıştı. Oldukça doyurucu ve dönemin popüler gazete ve dergilerinden de haberlere de yer verilen kitabın, sanıyorum önümüzdeki yıllarda da eklenecek içerikle yeni baskılar yapmaya oldukça müsait bir yapısı var. “Eski45likçiler” akımının öncülerinden Murat Meriç de, bu konuda en az Bak Bir Varmış Bir Yokmuş kadar başarılı sayılabilecek iyi bir derlemeyle karşımıza çıktı. Onu tanıyanlar Alper Fidaner’le yaptıkları 45’lik partilerini, yayınlanan birkaç sayısıyla bile oldukça ses getirmiş “Müzük” dergisini, radyo programlarını, müzik yazılarını ve TRT’de yayınlanan “Kırkbeşlik” programını unutmuyor. Şimdi bütün bunların yanına bir de “Pop Dedik” adıyla İletişim yayınlarından çıkan kitap projesi eklendi.

Dün akşam Radyo Viva’da Tamba Tumba’nın konuğu olan Murat Meriç’le 60’lardan 70’ler ve 80’lere dek uzanan süreçte Türkçe sözlü aranjmanlardan ilk Türkçe bestelere, yarışmalardan dünya piyasasına açılmayı denemiş tüm sanatçılarımıza kadar çeşitli başlıkları ele aldık. Tabii kitabını da anlattı bizlere.

Ön kapağı Arslan Eroğlu’nun “pop”u birebir özetleyen tasarımından oluşan ‘Pop Dedik’in arka kapağındaki yazı, kitabın içeriğini özetler nitelikte:
“Kanto, tango, caz, saz, alafranga, Arabik havalar, Yunan ezgileri, Yeşilçam filmleri, aranjmanlar, türküler, düğün şarkıları, barış şarkıları, Atatürk şarkıları, futbol şarkıları, işçi şarkıları…Renkli bir ‘Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği’ programı. Hazırlayan ve sunan: Murat Meriç…”

Olcay Tanberken

20 Nisan 2006 Perşembe

Onları özlemiştik!

“Akvaryum” ve “Tiryaki” albümleriyle 80’lerin sonları, 90’ların başlarında müzik dünyamıza giren ikiliyi ilk olarak Melih Kibar’ın onları biraraya getirdiği Eurovision vesilesiyle “Grup Denk” adıyla tanımıştık. “Paydos” ile ikinci olmuşlar, “Onikiden”le kalplerimizi onikiden vurmuşlardı. İlk albümlerindeki “Tasvir-i Şikayet” akılda kalan ve bugün birçok kişinin bile özlemle hatırladığı bir şarkı. Asıl patlamayı hiç kuşkusuz “Seni bana yazmışlar” adını taşıyan 3.albümleriyle ve bu albümde neredeyse hepsi hit olmuş şarkılarla yaptılar. İlköğretim öğrencilerinin teneffüs aralarında kızlı erkekli gruplar halinde tıpkıbasım hareketleriyle “Ara Beni, Öptüm Seni Seni” diye dans ettiklerini dün gibi hatırlıyorum. Goran Bregoviç’in Çingeneler Zamanı film müziklerinden birine yazdıkları sözlerle “Sevmek Zamanı” gibi harikulade şarkı da yine bu albümden kulaklarımıza ulaşmıştı.

Sonra o zamanlar henüz doğu ritmlerini pop soundumuzun içine akıllıca ve ustaca yerleştirmeyi düşünememiş birçok sanatçıya başucu kitabı olan “Saraylı” geldi. O dönemde fazla anlaşılamadı ya da taşıdığı konseptin yeterince anlaşılabilir olduğu bir müzik dünyası ve dinleyicisi yoktu belki ama Saraylı, 90’ların ortalarında 3-4 yıl sonraki çözülmenin ve dağılmanın öncesinde konsept bütünlüğü ve müzikalite açısından çok değerli bir anlam taşıyordu. En son olarak birlikte “Yalancı Sevgilim”le çıkış yaptıkları “Aşk, İhanet, Vs.” yapan ikili, Oya’nın “Süper Baba”yı seslendirmesini bir kenara koyarsak, birçok dizi ve reklam müziğiyle işin biraz mutfağına kaydılar.

Oya Küçümen şimdi sonbahara doğru yeni bir albüme hazırlanıyormuş. Yaz aylarında ise en sevilen şarkılarından derlenen bir bestof albüm yapacaklarını duymuştuk, umarım bu da gerçekleşir. En büyük dileğimiz ise yepyeni bir Oya Bora albümüyle yeniden aramıza dönmeleri. Aslında bunun için fazla beklememize gerek yok sanırım, çünkü ikili bu Pazartesi akşamı İncesaz grubu eşliğinde Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda sahne alıyormuş. 8-10 YTL arasında çok uygun fiyatlarda satışa sunulan biletler Biletix ve CRR gişelerinden temin edilebiliyor.

Saraylı albümünün kapanış parçası “Herşeye Hazırım Seninle”ye Oya şu sözlerle başlıyordu:
Sevdiklerimizi ve seveceklerimizin adları ta başından yazılmıştır kalbimize
Ve onları bulana dek savaşırız bu karmaşık tutkular çemberinde
Seni ilk kez görüyorum ama
Sanki bir yerlerden hatırlıyorum..

Onları hiç unutmadık. Bu konser şahsen bana çok iyi gelecek.

Olcay Tanberken

18 Nisan 2006 Salı

Tarkan: Come Closer

Tarkan’ın ilk İngilizce albümü “Come Closer”ın çıkar çıkmaz aynı gün Beyoğlu’nda istisnasız tüm müzik marketlerde çalınıp peynir ekmek gibi satıldığını yazmıştım. Aradan bir süre geçtikten sonra bu satışlar biraz normal seyrine döndüyse de, yine de şu anda çok satan albümlerden bir tanesi bu.

Çıkış parçası 'Bounce'ın klibinin biraz daha orijinal olmasını beklerdim ama Tarkan’ın İngilizce albüm macerasının bu kadar uzun sürmesi (e kolay değil, neredeyse 10 yıldır çıkacak bu albüm) kimilerini sevindiriyor gibi yaptıysa da, sanatçı Türk popundaki tartışmasız liderliğini biraz daha sağlamlaştırdığı bir albüme imza atmış bence. Müzik endüstrisinin önde gelen isimlerinden Ahmet Ertegün’ün Tarkan’ı İngilizce şarkılar söylemesi konusunda cesaretlendirmesiyle başlayan Come Closer süreci, Tarkan’ın doğu ve batının tezatlığından faydalanarak yarattığı (biliyorum, biraz rahatsız edici bir sözcük ama başka bir isim de gelmiyor akla) ‘sentez’ tarzının biraz daha evrenselleşip içine kuzey ve güneyin de girmesiyle şekil değiştirmişe benziyor. Tarkan’la özdeşleşen vokal tekniği, farklı kültürlerin ve bireysel yolculukların birbirleriyle olan etkileşimleri ve güçlü altyapılı düzenlemelerle şarkılar birer ‘dünya mesajı’ olarak dinleyiciye ulaşıyor. Yer yer hip-hop’un da Türk sounduyla örtüştüğü albümün çıkış parçası olarak belki piyasaya çıkışından çok önce dışarıya sızan ‘Bounce’ yerine ‘Shhh’ seçilebilirdi. Ya da keşke Şıkıdım’ın yeni versiyonu üzerinde biraz daha çalışılabilseydi. Bunun dışında kimi şarkılarda tıpkıbasım Tarkan portrelerini ardı ardına görsek ve bazılarının birbirini anımsattığını kabul etsek de, ‘Come Closer’ ile biraz Akdeniz’e uzanan, ‘If only you knew’le romantizmin doruklarına çıkan, ‘Start the fire’ ve ‘Touch’ ile dünya standartlarına ulaşan bir soundla Tarkan nefesleri kesmeye yetiyor.

Eleştirebileceğim tek konu belki çıkış mesajı olarak dünyayla bütünleşme ve kültürlerin bir arada kaynaşmasının biraz Sertab’ın “No Boundaries”ındaki mesajla olan benzerliği olabilir ama elbette mesaj hakkı da sanatçının kendine özel bir haktır diye düşünerek susuyorum. Bu sentez meselesi de biraz derin ve açıkçası her alanda içimize işlemiş bir konu aslında ama havada uçuşan bu tür kavramlar müzik olunca biraz daha şekillenebiliyor.

Olcay Tanberken

13 Nisan 2006 Perşembe

Eurovision’a Doğru…

Nisan’ı da yarıladıktan sonra, Mayıs ayındaki Eurovision’a doğru bir adım daha yaklaşmış olacağız. 18 ve 20 Mayıs tarihlerinde Yunanistan’ın başkenti Atina’da yapılacak yarışma bu yıl 51.yılında. Bugüne dek ortalama 1000 şarkının ve yüzlerce sanatçının yarıştığı bu milletlerarası müzik organizasyonunda çıta gün geçtikçe yükseliyor ve birincilik de zorlaşıyor. Daha iki yıl önce yarı final olayını getirerek ön eleme sistemini başlatan EBU, bu kez de ilk 10 kuralını biraz daha zorlaştırarak sıralamada ilk 6’ya kalamayan ülkelerin ertesi yıl yarı finalde yarışabilmeleri kuralını başlattı. Bu da demek oluyor ki, Sibel Tüzün ve Süperstar 7. olursa seneye yine yarı finaldeyiz.

Bu yılki şarkımız hakkında detaylı yorum yapmayacağım, zira üzerinde herkesin laf hakkı olduğu (medyamız sağolsun) ve bir tür “polemik havuzu” olarak laçkalaştırılan ve ulusal finalleri ve yıllarca ekran başına kitleyen Vatan Millet Sakarya heyecanıyla Türk pop müzik tarihimizde çok özel bir konuma sahip ve Sertab’la birlikte yeniden popülerleşen Eurovision’un medya tarafından bilinçsiz bir şekilde ele alınmasının aslında tamamen karşısındayım. Sibel Tüzün cephesinde ise medyadaki polemiklerde taraf olmama durumu var ki, en doğrusu da sanırım bu. Bunun dışında, kişisel fikrim, Süperstar’ın Eurovision’un özellikle televote dönemi için planlı, zekice kurgulanmış ve formata uygun, modern ve dansın retro ritmle harmanlanmış bir şarkı olduğu ve başarılı bir şov yardımıyla pekala üst sıralara da oynayabileceği yönünde...

Gelelim Sibel Tüzün ve Süperstar’ın gidişatına…İlk kez Yunanistan’ın kendi ulusal finalinde şarkısını Yunanca okuyan Tüzün, geçtiğimiz hafta Hırvatistan’a, oradan da Güney Kıbrıs’a gitmişti. Bosna Hersek, Malta, İspanya ve Finlandiya gibi ülkeleri de yarışmaya kadar gezecek olan Sibel Tüzün’ün Süperstar single’ı da önümüzdeki günlerde Yunanistan ve İngiltere’de piyasaya çıkıyor. Ülkemizde şarkıyı seven az insan çıktı gerçi ama Süperstar’ın yurtdışındaki liste ve anketlerde genelde ilk 10’a girdiğini belirtmem gerekiyor. Son dakika değişikliği olmazsa şarkı Türkçe olarak yarışacak ve bu da Sibel’in zirve yarışını biraz zorlayacak. Şov konusunda İngiltere’nin ünlü koreograflarından Gary Lloyd’la çalışan Tüzün, bakalım nasıl bir sonuç alacak? Özellikle Sertab’a da yapılan ve zafer sonrasında “180 derece dönen” eleştirileri düşünüyorum da, medyanın bu olayı bu kadar vatan millet meselesine dönüştürmesine hiç gerek yok diyorum. Herşeyin nihayetinde bu ülke sonunculuğu da, birinciliği de (çok şükür) görmüş durumda. O halde bırakın da 18 ve 20 Mayıs’da rahatça koltuğumuza yaslanıp yarışmanın keyfini çıkaralım:)

Olcay Tanberken

12 Nisan 2006 Çarşamba

MFÖ, Athena, Ajda Pekkan, Tarkan

Sertab Erener’in Maslak Refresh’te Cuma gecesi gerçekleşen konseri güzel geçti (Tamam, onun hakkında benden kötü bir şey duymanızın imkanı yok, ama bu kez harbinin harbisiydi yani!). Mekanı tıklım tıkış dolduran gençlik gece boyunca “digital” Sertab’la coştu, eğlendi. E artık bu yaz boyunca devam edecek olan parti konserlerinden birinin kayıtlarını albüm yapması da farz oldu Sertab’ın. Çünkü şarkılar yeni düzenlemeleriyle resmen "uçuyor"!

Gelelim birkaç yeni albüm haberine…

Tarkan “Come Closer”la haftaya damgasını vuran isim oldu. İlk çıktığı gün istisnasız her müzikmarkette çalan albüm, gördüğüm kadarıyla peynir ekmek gibi satıyordu. Albümü henüz can kulağıyla oturup dinleme fırsatım olmadı, bu vesileyle ilk fırsatta bir “dünden bugüne Tarkan” panoraması çıkarmaya söz veriyorum:)



MFÖ’den bir sürpriz albüm: AGU…Grup elemanlarının soyadlarının baş harflerinin yan yana getirildiği isim, kapak tasarımıyla da birleşince doğrusu pek şahane bir iş çıkmış ortaya. Şarkılar da bu kadar yalın bir şahanelikte midir bilmiyorum ama yılların MFÖ’sü kötü iş çıkaracak değil ya! "Sarı Laleler"in klibi ekranlarda dönmeye başlamış bile..Bu arada itiraf ediyorum, albüm tanıtım yazılarında şarkı listesinin arasında gözlerim Agu diye bir şarkıyı da aradı, oysa böyle bir muziplik pekala yapabilirlerdi…

“Cool Kadın” Ajda Pekkan nihayet bu hafta çıkıyor, fanlar şimdiden sıraya girdiler bile (şimdiden=zamansız kavram aslında). Yeni şarkıların yanı sıra eski de birkaç şarkının olacağı söylendi, sonra bir ara bu bilgi değiştirildi, sonra yine olacak dendi. Son durum nedir bilemiyoruz ama “Kaderimin Oyunu” ile “Olanlar Oldu Bana”nın yeni yorumları, ve orijinal dilinde ilk kez “Spente Le Stelle”, yine bu albümde yeni Ajda şarkılarının yanıbaşında yeralacak.

Athena da 1 yıllık aradan sonra 5 şarkılık bir maxi single’la hayranlarına merhaba demeye hazırlanıyor. Işın Karaca da 33/3 adlı albümüyle sessizliğini bozacakmış. Levent Yüksel’in “Kadın Şarkıları”nın haberine bu hafta bir gazetede daha rastladıysam da, hala piyasaya çıkmamış olmasına inanamıyorum, gerçekten uzun zaman oldu…

10 Nisan 2006 Pazartesi

Yeniden Popstarcılık!

İlk kez “BBG” (Biri bizi gözetliyor) ile tanıştık interaktif tv şovlarıyla. Melih’i, Melike’si, Eray’ı, Hacer’i, Edi’si, Tarık’ı, Bergen’i, Kaan’ı derken bir sürü isim geçti gitti, sahi şimdi hangisini hatırlıyoruz?. Millet olarak gözetleme ruhumuzu okşayan bu programlar “Biz Evleniyoruz”, sonra da gelin-kaynana yarışmaları olarak farklı formatlarda devam etti. Kuşkusuz Semra Hanım bu formatın en ünlüsü olurken, aynı zamanda bedeli de en ağır ödeyen yarışmacı oldu. Kilo verme yarışmalarından “Ünlüler Çiftliği”ne, tiyatro oyuncusu çıkaranlarından tropikal orman yarışmalarına kadar neler izlemedik ki? Halkın kendi “star”ını ortaya çıkarması amaçlanan Popstar ve türevleri ise, bu interaktif televizyon programlarının yurtdışında olduğu gibi Türkiye’de de en çok ilgi göreni oldu. Elimizde kumanda, her hafta kendi favorimiz yarışmadan elenmesin diye cep telefonlarımızın kısa mesajlarını bonkörce kullandık…

Kıyısından köşesinden de olsa yalnızca ilkini takip ettiğim Popstar’da (sonrakileri izlememem gerektiği konusunda kendimi ikna etmem zor olmadı) Barış’ı, Firdevs’i, Aydan’ı ile bir dönem geçmişti. Elena’nın yorumuna bayılır, Nazi Almanya’sını aratmayan bir üslupla onun Türk olmamasına bu çağda neden bu kadar takıldıklarına anlam veremezdim. İçlerinde albüm yapıp da iyi kötü bir satış rakamı yakalayanlar ise Abidin, Firdevs ve Selçuk Yapar oldu. Tabii gerçek bir popstarın albüm satışlarına erişmeyen rakamlardı bunlar. Ama bu programla tanındılar ve şöhretle tanıştılar. Ya sonrası? İşte bunu söylemek çok zor...

Popstar yeniden başlıyor, bu kez Star’da. Jüride Armağan Çağlayan, Bülent Ersoy ve Yıldız Tilbe var. Rakip kanal atv’de ise (bence ilk eksisini adından alan) “Star Avı”nda Deniz Seki, Ercan Saatçi ve Erol Köse var…Hangisinin daha çok izleneceği konusunda aslında tahmin yapmaya gerek bile yok, çünkü yarışmacılardan çok jüri üyelerinin tepkileri izlenecektir yine.

Bu arada küçük bir not... 2002 yılında ülkemizi Eurovision’da temsil eden Buket Bengisu’nun da Popstar’a katıldığını ve elemeleri geçip finale kaldığını öğrendik. Kayahan sonrası Sertab öncesi 12 yıllık düşük reytingli Eurovision döneminin son temsilcisi olan Bengisu, konservatuar eğitimli, donanımlı bir yorumcu. Bakalım Eurovision’un ona sağlayamadığı faydayı Popstar sağlayabilecek mi?

OLCAY TANBERKEN

6 Nisan 2006 Perşembe

Sertab Digital

Madonna’nın topraklarımıza teşrif etmesine henüz daha vakit varken (ve bu yüzden kafayı da hazır sıyırmamışken), yerli Madonna’mızla dansetmeye ne dersiniz? Türk popunun çıtası en yüksek seslerinden Sertab Erener, yepyeni bir projeyle karşımızda: Sertab Digital! İçinde "digital" kelimesi geçti diye hemen öyle ekşitmeyin suratlarınızı:) Murat Uncuoğlu ve Aytekin Kurt (bkz.Miracle Workz) gibi piyasadaki birçok ortalama şarkıyı bile adeta “uçurmayı” başaran iki şahane dj de işin içinde bu projenin. Üstelik Sertab’la aynı sahnede, kimi zaman birbirinin rollerini çalan oyuncular gibi olacaklar...

Yaz boyunca devam edecek olan bu “capcanlı” şovun küçük bir örneğini geçtiğimiz hafta Beyaz Show’da izlemiş ve “Gel Barışalım Artık” ve “Yanarım” gibi Sertab’ın sevilen birkaç şarkısını yeni düzenlemeleriyle canlı olarak dinlemiştik. İlk kez geçtiğimiz ay Kübalı müzisyenler eşliğinde sahne aldığı Babylon’da (sahi ne harika geceydi öyle!) bahsetmişti Sertab bu projeden ve duyar duymaz nasıl heyecanlı bir proje olabileceği konusunda kafamda şimşekler çakmıştı. Gerçi yine bir süre önce internet sitesinde tüm albümleri içinde dünden bugüne en sevilen şarkıları konusunda bir anket düzenlemiş ve gelen yanıtlara göre oluşturacağı playlistle -gerçekleştiğinde müzik dünyasından birçok kişinin kıskanacağına emin olduğum- çok özel bir projeye imza atacaktı (sanıyorum bu proje de yavaş yavaş şekillenmeye başlıyor, detaylar belli olur olmaz yazmak için şimdiden sabırsızlanıyorum). Bu projenin önünde ise şu anda, ilki 7 Nisan Cuma akşamı Maslak Venue’de (yeni adıyla Refresh) gerçekleşecek olan “parti” konsepti var ki, bu ülkedeki Sertab Erener gerçeğinin en şahane 20 şarkısını, yukarıda saydığım Türkiye’nin bu 2 önemli dj’inin çok özel düzenlemeleri ve canlı performanslarına yine Sertab’ın tüm canlılığıyla eşlik ederek yorumlayacağı yaz partilerinde duyacağız. Geç kaldınız mı bilmiyorum ama yarınki konser için biletler biletix.com’dan bakılabiliyor. Tabii önemle ve ısrarla, yaz boyunca devam edecek olan bu partilerden herhangi birinin canlı kaydını albüm olarak elimizde tutmak istediğimizi de yazmadan edemeyeceğim.

OLCAY TANBERKEN

4 Nisan 2006 Salı

Kızkardeş hikayeleri


Belkıs Özener bir girdi pir girdi dünyamıza. Her yerde bir süre önce Kalan Müzik’in yayınladığı ve plak yapımcılarına (akabinde müzikmarket sahiplerine) derin bir oh çektiren albümünden şarkılar çalınıyor, herkes ezbere bildiği bu şarkıları bir ağızdan yeniden söylüyor. Bu şarkılarla aslında yıllardır evimizin salonuna konuk olduğunu öğrenip de şaşırdığımız sanatçının, bir de Gönül Yazar’ın kızkardeşi olduğunu duyunca ağızlar bir açılıyor ki kapatabilene aşk olsun. Biri hep sahnede, hep medyanın önünde, diğeri filmlerde, dublaj odalarında. Bir dönem küsmüşler, ama sonra barışmışlar. Elbette herkesin kendi kaderi ve tercihidir yaşam, ve elbette ona sundukları. Gelin, Gönül Yazar’ın “aynı aileden iki sanatçı çıkmaz” lafının doğruluk payına fazla takılmadan, müzik tarihimizde başka hangi ünlü kızkardeşleri görüp dinlediğimize şöyle bir göz atalım…

Herhalde herkesin aklına ilk olarak Türk pop müziğinin görüp göreceği en şaşaalı starı olabilmiş Ajda Pekkan ve kızkardeş Semiramis geliyordur. 60’lı ve 70’li yıllarda birçok film çeviren, sesi ve yorumuyla da Süperstar’dan geri kalmayan Semiramis Pekkan, ses benzerliğiyle de Ajda Pekkan’ın sanılan bazı şarkıların da asıl sahibidir. Bir rivayete göre (ki Süperstar hakkındaki bazı kent efsanelerinden biri olarak da sayabiliriz) Semiramis’in plaklarının daha çok iş yapmasını kıskanan Ajda ona barikat kurmuş, kızkardeş de zamanla hem sinema hem de müzik piyasasından tamamen çekilmiş. Müziği bırakmasaymış Ajda Pekkan daha mı az başarılı olurmuş, elbette hayır. Ama kader işte, söz dinler mi?

Karaböcek kardeşler de, en az Pekkan’lar kadar yazılı basının en çok ilgi gösterdiği şarkıcı kardeşler olmuştur herhalde. İlk dönem 45likleri beklenen ilgiyi görmeyince kardeşinin önce soyadından faydalanan Gülden Karaböcek, bununla da yetinmeyip medyaya da “kardeşinin eski eşiyle evlenen kadın” olarak yeterince malzeme olmuş bir kızkardeş olarak bilinir bilinmesine ama doğrusu bu, onun en az Neşe Karaböcek kadar başarılı olan müzik yaşantısını etkilemeyecektir. Benzer bir hikaye de, Öncel kardeşlerin. Nazan Öncel, kendisi gibi müzikle uğraşan kardeşi Pınar Güvenel’in eşiyle evlenmiş ve bu da aralarına uzun soğuk yıllar sokmuş. Nazan Öncel’in “Onu hayatımdan sildim” sözlerinin yansıdığı basında, bir zaman sonra da “Her şeye rağmen kardeşiz” başlığıyla verilen barıştıkları haberleri yeraldı. Kızkardeş Öncel, şu anda eşiyle birlikte Pınar&Cihat olarak profesyonel sahne hayatını sürdürüyormuş. Bir de herkesin ilk çıktığında “Tülay Özer’in kardeşi” olarak tanıdığı ama ününü ablasından çok daha öteye taşıyan Zerrin Özer örneği var...

Başka mı? Başka hangi şarkıcı kızkardeşler var diye hafızamı zorladım ama Türk popunun sevimli ikizleri Meral-Zuhal dışında da başka bir örneği hatırlayamadım. Kardeş öykülerine erkek kardeşlerle devam ederiz artık, tabii başka bir sefere:)

OLCAY TANBERKEN

1 Nisan 2006 Cumartesi

Bayanlar liginde rekabet mi var?

31.03.2006 / Turk.Net -Geçtiğimiz haftalarda müzik dünyamızın en çok konuşulan konularından biri de “Gülşen’le Hande Yener rekabeti”ydi…Karşılıklı atışmalarıyla ortaya “saçılan” toz ve duman bulutundan ibaret bu içi boş tartışmanın nereden ve nasıl çıktığını anlayabilen varsa beri gelsin. Zira Hande Yener’in diğerinden birkaç adım önde gittiğinin, biraz Türkçe pop dinleyen ve müzik kulağı olan herkes farkında. O halde bu rekabet de neyin nesi?

Önceki çalışmalarından farklı olarak -adıyla da tescillemek istercesine- “Apayrı” adlı albümüyle batılı bir altyapıyla karşımıza çıkan Hande Yener, özellikle çıkış parçası Kelepçe ile son albümünde “aradığının” hakkını vermişe benziyor. İzel’le doruğa çıkan “Altan Çetin şarkıları” trendini iyi sahiplenmişti sahiplenmesine ama, Apayrı ile -en azından şimdilik- onunla özdeşleşen bu tarza ara verdiğini, belki de kariyerinin bundan sonraki kısmında popla arabeski ayrıştırmak istediğini birilerine göstermek, kanıtlamak ihtiyacı duymuş gibi hissettiriyor.

“Of of”la tartışmasız bir “bonus” popülerlik kazanan Gülşen ise, sırf bu şarkıya kanıp da albümünü alan bazılarını (ki buna ben de dahilim) bir parça hayal kırıklığına uğratmış, nitekim müzikseverler tarafından Of of’un şokunun atlatılmasının üzerinden bir süre geçtikten sonra sıralamada asıl durması gereken yere “üzerinde fazla da düşünmeye gerek duyulmadan” konulmuştu. Yeni albümü “Yurtta Aşk Cihanda Aşk”la bir kez daha arz-ı endam eden ve permalı saçlarıyla biraz Sertab’ın “Turuncu” dönemini andıran Gülşen’in asıl hedefinin kendisinin Sertab’dan ziyade Hande Yener’le rakip olarak gösterilmesi olduğu çok geçmeden ortaya çıktığında doğrusu şaşkınlığımı gizleyemedim. Aslında bir çok neden var, ama ilk aklıma gelen, radyolarda sıkça çalan ve istek alan bir şarkı olmasına karşın “Ya Tutarsa” şarkısında Altan Çetin’in hünerini fazlaca göstermeyişiydi. Kaldı ki tarz olarak da öncekinden farklı bir çalışma değildi bu albüm. Öyle övünüldüğü gibi MTV World Chart Express’de listeye girmenin de aslında ne demek “olmadığını”da çok şükür biliyoruz. Peki geriye ne kalıyor? Kocaman bir soru işareti.

Doğruyu söylemek gerekirse ikisinin de hedefi çok açık ve net. Biri yerini sağlamlaştırmak için bildiği bir işi yapıyor, diğeri ise zaten sağlam olan yerini riske atıp Türk pop müziğinin gelişimi ve değişimi için yeni arayışlara ve denemelere her zaman ihtiyacının olduğunun bilinciyle don kişotluk yapıyor. Dolayısıyla ben ortada bir rekabet filan göremiyorum. Ya siz?

OLCAY TANBERKEN